The Story of Diana | Limonata Tadında Film Maratonu

Haziran 30, 2018

Prenses Diana'nın hikayesini aslında birçoğunuz duymuşsunuzdur. Ya da en azından adını. İngiliz Monarşisi'nin aslında kraliyet ailesine dahil olmayan asil kadını Prenses Diana. 
35 yaş altındakilerin hikayesini büyük ihtimalle başkalarından duya duya öğrendiği hem skandalların hemde hayır işlerinin, yani halkın prensesi Diana.


2017 yılında Netflix belgeseli olarak ortaya çıkan "The Story of Diana" bir anda netflix'te karşıma çıkınca izlemek istedim. Çünkü asla reddemeyeceğiniz bir gerçek var ki tüm kadınlar prenseslerin hikayelerini duyarak büyür. Uyumadan önce anlatılan çoğu hikaye birer peri masalıdır. Ya gerçekler? 


Bu belgesel gerçekleri ne kadar yansıtıyor ne kadar yansıtmıyor bilinmez ama şöyle bir gerçek var ki, belgesel de Diana'nın kardeşi Charles Spencer, arkadaşları, hayır severlik işinden gelen ortakları, şöforü ve daha birçok tanıdığı insan ve gazeteci Diana ile ilgili konuşuyor. Ortada bir de Diana'nın verdiği bazı röportajlar, bunlar doğrultusunda çıkan kitaplar var. 
Maraton süresince bunu izleyeceğimi hiç düşünmemiştim ama bir anda kendimi Netflix'te 4 saatlik bu belgeseli izlerken bulunca yazmak istedim. 

Hikayenin zaten Diana'nın ölümünden trajik bir sonla bittiğini anlıyorsunuz, bunu bekleyerek giriyorsunuz içine. Ama atladığımız nokta psikolojik baskı. 

Belgeselde Diana'nın kardeşinin çok güzel bir kısmı var. 
"Antik çağların av tanrıçasının adını taşıyan bir kız, sonuçta modern çağın en çok avlanan kişisi haline gelmişti."

Sanırım bu 1997 yılında Paris'te hayatını kaybeden Galler Prensesi Diana'nın hayatını özetleyebilir. 
Bulumia, insanların beklentileri, uğursuz vasıfsız bir koca, kraliyet işleri ve hepsinin yanına çarpı yüzle sizden tonlarca şey bekleyen her saniye hayatınızın içine atlamaya meyilli bir medya ordusu. Gerçek bir ordu. 


Neden oturdum izledim hala bilmiyorum. Sonrasında ne söyleyeceğimi de. 
Sadece, üzücü bir hikayeydi. Acı olan şeyse gerçekti.

Bu belgeselden öğrendiklerim bana ne katar orası muamma ama en azından tarihte adı geçen medyanın ona gösterdiği ilgiyi kullanmasını bilen, insanlarla iletişimi güçlü bir kadının tarihteki yerini gördüm. 

Çevrenizdeki herkesin birer insan olduğunu, duygularının olduğunu asla unutmayın. 

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere,
-d


8 yorum:

  1. Ahh Diana nin hikayesini anlatan butün hayat belgesellerini izledim. Onun hikayesi kalp kirikliklariyla dolu fakat her insanin hayatini kendinin çizdigini unutmamaliyiz.O bu yola çikarken bunlari hesaplamisti belkide😞

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir yerden sonra ipin ucunun kaçtığını düşünüyorum ben, bu kadarını bu hikayenin böyle biteceğini kimse tahmin etmemiştir çünkü.

      Sil
  2. Ünlü isimlerin hayatlarını okumayı/izlemeyi seviyorum.
    Dediğin gibi ne kadar doğru bilemeyiz ama yine de ilgi çekici bir sürü detayla dolu oluyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kesinlikle! izlemesi çoğu zaman o yüzden güzel oluyor bence :)

      Sil
  3. Bende izleme hevesi uyandırdı bakalım izleyince tekrar yazarım güzel bir yazı olmuş :))

    YanıtlaSil
  4. 1997 senesinde Diana'nın Paris Fransa'da olan ölümünü anımsıyorum. Gerçekleştirdiği anlamlı değişiklikleri zaman ilerledikçe öğrenebildim. Belgesel ise ezberimi tamamen bozdu. Kumpas sonucu hayatını kaybeden, radikal tavırları ile kraliyet ve medya hegemonyası ile hem var olup hem yok olan Diana belgeselini herkes izlemeli. Paylaşım için teşekkür.

    Etkilendiğim belgeseller ve ilham aldığım kitapları paylaştığım deneme bloğuma davet etmek isterim.

    https://forestofnoreturn.blogspot.com/2018/08/belgesel-lady-gaga-five-foot-two-icin.html

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.